|
|
 |
=> Daha kayıt olmadın mı?
FORUM - Üvey Memleketim
... (Ziyaretçi)
| | ''Üvey Memleketim''
Samimi bir arkadaşım ‘’Üvey memleketim’’olarak tanımlamıştı Eskişehir’i… Ben de bunun üzerine ‘’Kıymetini bilemedik diyemeyeceğim çünkü kıymetini bilmiştik’’ diye eklemiştim. İşin en kötü tarafı ‘’Bizim zamanımızda…’’ diye başlayan cümleler kurmak. İnsan yaşlandığını hissediyor böylece. Yaklaşık 10 yıl olmuş mezun olalı Eskişehir’den. 10 yıl sonra ilk defa üniversiteden arkadaşlarla bir kez daha ziyaret ettik Eskişehir’i. Ne yazık ki hem de bol bol ‘’Bizim zamanımızda’’ kelimeleriyle başlayan cümleler kurduk ve ne iyi ki hep yeniyi övdük; eskiyi hep özlemle anarken…
Eskişehir’den bahsederken Yılmaz Büyükerşen’i anmamak olmaz. İsmi şehirle bütünleşmiş adeta. Eskişehir’in bu denli güzel olmasında en büyük pay kendisinin. İlk evvela Anadolu Üniversitesi’nin dev bir üniversite olmasında Açık Öğretim Fakültesinin kurucusu olması münasebetiyle katkısı büyük. Sonra Belediye Başkanlığı yaptığı 11 yılda (Sadece 11 yıl. Çok daha fazlaymış gibi gelmiyor mu size de? Eserlerinin fazlalığından olsa gerek) şehre öyle değerler katmış durumda ki bir çok Başkanın kendisini örnek alması ve yanında staj görmesi gerek…
Kente, Ankara üzerinden hızlı trenle kimi zaman saatte 250 km’yi kimi zamanda 40 km’yi bulan bir hızla yaklaşık 1.5 saatte geldik. Süratin bu denli farklı olması trenin yolun belli bir bölümünde hala eski tren yolu hattını kullanması. O hatta da sürat yapılamıyor. Buna rağmen hızlı trenin gayet konforlu olduğunu söyleyebilirim. Yalnızca her vagondaki koltukların yarısının trenin gidiş yönünün aksine sıralandığı bunun da midenizi alt üst edebileceği bilgisi canınızı sıkabilir.
Gardan iner inmez Eskişehir’i adımlamaya ve anıları tazelemeye başladık hemen. İlk evvala öğrencilik yıllarımızda sıklıkla ziyaret ettiğimiz ‘’Doyuran Kahvaltı Salonunda’’aldık soluğu. Ağzınızı sulandırmak istemem o yüzden ne yiyip ne içtiğimizi uzun uzun anlatmayacağım burada. Yalnız ismi gibi hakikaten ‘’doyuran’’bir kahvaltının ardından epeyce az bir para ödeyip çıktığımızı söylemeden geçemeyeceğim.
Açlığımızı bastırdıktan sonra Odunpazarı istikametine doğru çevirdik yolumuzu. Bizim mezun olduğumuz yılların bitiminde başlayan metro’nun şehrin tüm ulaşım ihtiyacını sorunsuzca çözmüş olduğunu görmemiz ayrıca memnun etti her birimizi…Ne yalan söyleyeyim Eskişehir bizim zamanımızda da çok güzel bir şehirdi. Ama şimdi bambaşka bir kisveye bürünmüş. Her gün bir önceki günün üstüne bir şeyler katılmış Eskişehir’de. Güzellikler korunup çirkinlikler güzelleştirilmiş. Her iki cümlemizden birinin ‘’Helal olsun Yılmaz Büyükerşen’e…’’ diye olması da bundan olsa gerek…
Porsuk nehri şehrin ince beline mavili yeşilli bir şal gibi sarılmış. Öylesine güzel ki etrafı. Gençlerin içini tıka basa doldurduğu kafeler şalın püskülleri gibi…İnsan bütün gün kafelerden birine oturup gençlerin saldığı enerjiyi içine çekebilir. Çok kalabalık bir şehir Eskişehir. Çok fazla genç var etrafta. Hiç biri de pejmürde değil üstelik. Tamamı şık giyimli, bakımlı ve güler yüzlü gençlerin. Bu gençleri görünce insanın geleceğe daha aydınlık bakmaması olacak şey değil...
Şehirde fotoğraf çekilecek o denli fazla mekan var ki. İnsanın eli deklanşörden hiç inmiyor sanki. Baharın gelmesiyle bir o kadar açılıp saçılmış ve içindeki güzellikleri ortaya salmaya karar vermiş Eskişehir. Biz de günün her anını fotoğraflıyoruz devamlı…
Ver elini üniversite. On sene kadar önce günümüzün önemli bir zamanını geçirdiğimiz üniversite güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. Eskişehir’de değil de bir başka şehirde okuyan arkadaşımın dudaklarından ‘’Vayyy ‘’ diye bir hayret nidası duyuluyor yine. ‘’Ben burada okusaydım hiç mezun olmaz hala da burada okurdum’’ diye devam ediyor ardından. Üniversite çok derli toplu görünüyor. Her taraf yemyeşil. Hiçbir yerde bir aşırılık göze çarpmıyor, görünmeyen bir el her an makyaj yapıyor buraya. Önce İ.İ.B. Fakültesine yollanıyoruz. Ardından Merkez Amfiye sapıyoruz. Bir zamanlar hemen her gün adımladığımız yolu on yıl sonra bir kez daha yürüyoruz. Hukuk Fakültesinde çimlerde oturup biraz soluklandıktan sonra Kütüphanenin önünden geçip kampüsün içindeki Migros’tan sonra sağa sapıp Yemekhane bölgesinde bir kafede soluklanıyoruz ardından… Garson nerdeyse yarısı boş bardaklarla servis ediyor çayı. Bol dudak paylı çayları içerken takılmadan geçemiyoruz : ‘’Ne o sen bizi Arap mı sandın? Yoksa yarısını gelirken içiyor musun? Tostlar da ısırıldıktan sonra gelmeyecek değil mi?’’ filan diyerek. Garson en az bizim kadar güler yüzlü. Kahkahalarla karşılıyorlar takılmamızı…
Akşamı ettik ne yazık ki. Yarin kucağından ayrılıp memlekete geri dönme zamanı. Aklımız ve kalbimizin birazını bırakarak ayrılıyoruz Eskişehir’den…
Ramazan Kurban
Alıntıdır. |
Cevapla:
Bütün konular: 84 Bütün postalar: 341 Bütün kullanıcılar: 13 Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse  |
|
 |
|
|
|
|
|
"İnsanların gözlerinde kendime duyduğum sevgiyi, hayata duyduğum güveni okuyabiliyorum."
"İçimdeki çocuk hala gülümsüyor..."
"İçimdeki ışık şimdi ve burada, bedenimde, zihnimde ve ilişkilerimde mucizeler yaratıyor." |
|
|
 |
|
|
|
|